Terapi ve Altınoluk
Emekli teyzeler ve Baverya coğrafyası üzerine
Sabah Altınolukta saat 08.30 sularıydı. Orda kaldığım süre boyunca nerdeyse her sabah yaptığım gibi koşu/yürüyüşüme çıkmıştım. Henüz mayıs sonunda olduğumuz için yazlıkçı tayfalar yavaş yavaş yerlerini almaya başlıyordu. Bilmeyenler için de söylemiş olayım, altınoluk yoğun bir şekilde yaşlı/emekli yeridir. Ben yürüyüşümü yaparken de ister istemez etrafımda sabah sporuna çıkmış ülkemizin önde gelen yaşlılarının, çeşitli konulardan ve halk tv gündeminden birbirlerine aktardıkları sohbetlere kulak misafiri oluyordum.
70-75 yaşlarında bir teyzem yazlık arkadaşına ilk defa bu sabahki yürüyüşte denk geldi:
— aa hoşgeldiniz hoşgeldiniiz…
++ ay ay kimleri görüyorum. ha ha ha asıl siz ne ara geldiniz yahu
— ay biz de yeni geldik valla daha her yer her yerde… halledeceğiz ama
++ halledersiniz canım halledersiniz…
Normalde sohbetlerin bu noktalarını bilirsiniz. Ya hafif soğuğunu yapar veda edip, devam edersin yoluna. Ya bir sohbet cambazısındır iki üç hadsizlikle şekerlik arası sohbete takla attırırsın ya da bağırsaklardan gelen ağır bir kütle bırakırsın sohbetin ortasına. Bu ağır kütle karşı tarafın huyuna suyuna göre kabul de görebilir, denizin dipsiz sularına fırlatılıp yürüyüşe devam da edilebilir. Benim şahit olduğum vakada hızlıca denize atıldı. Ama ben atılmasına izin vermemeye niyetli olduğum için kafama not ettim. Uzun bir kış döneminden sonra bir araya gelen teyzem arkadaşına şöyle dedi:
— e iyi… bu yazı da gördük. bir sonrakini görür müyüz görmez miyiz belli değil.
İster istemez gülmeye başladım ve koşarak uzaklaştım olay yerinden.
Benim ailemde ölüm hep tabu olduğu ve ben de hayatta her konuyu konuşmaya çalıştığım için haliyle ölüm konusu da hayatımda kendine ilginç bi yer buldu: terapi odası ve altınoluk sahildeki yürüyüş yolu.
— Hoşgeldin Anıl.
++ Merhabalar hoşbulduk.
— Bugün nasılsın?
++ İyiyim teşekkürler siz nasılsınız?
— Teşekkürler. İlk olarak buraya neden geldiğini anlatabilir misin?
++ Çünkü bazen yaşadığım şeyi kimsenin çözemeyeceğini düşünüyorum. Bu yüzden geldim.
— Bu hissettiğin şey nedir peki?
++ Ne yaparsam yapayım, sınırları çizilmiş bir anıl olarak dışarıdan gelen girdilere maruz bırakılıyorum. Bu biricik benliğimin yarattığı sıkıntıları da anlatıcak kimsem olmadığını düşünüyorum. Çünkü eğerki problem benim sınırlarım içerisinde var oluyorsa, bunun çözümü bu sınırlar içerisinde de yoksa, o zaman ben kimle ne hakkında konuşabilirim ki?
— Dinliyorum seni devam et.
++ Kimileri bana şöyle bir konudan bahsediyor: anıl, sınırların içerisinde olana sen de hakim değilsin tam olarak. Bu yüzden, zaten sınırların içerisinde mevcut olan ama henüz sana kendini göstermemiş olan çözümü keşfetme çabasını göstermelisin. Problemin kaynağı da çözümü de sadece henüz keşfedilmemiş olan da yatıyordur.
— Peki dış kaynaklardan gelen girdilere maruz bırakılıyorum demiştin. Maruz bırakılmak? Herhangi bir olumlu bir girdi de olmuyor mu?
++ Olmaz olur mu? Tabiki de oluyor. Ama benim derdim, olumlu girdilerle çözülecek bir şey mi? İşte bunu bilmiyorum. Çünkü bugüne kadar ben de yeni varolanlar, benim asıl sıkıntımla temasa geçmedi.
— Asıl sıkıntın nedir o zaman?
++ Kısacası korkuyorum.
— Peki. Neyden?
++ Sanırım sonsuz olamamaktan ya da sonsuz olsam bile acı çekmekten.
— Eğer sonsuz olabilseydin ve artık tüm acılardan kurtulsaydın, içindeki bu sıkıntı geçer miydi?
++ Bilmiyorum. Çünkü bu sıkıntı olmadan var olmanın ne demek olduğunu henüz hiç tatmadım.
— Peki o zaman daha önce hiç tatmadığın bir duygunun sana iyi geleceğini ve bunun neye benzer bir his olduğunu nerden biliyorsun?
++ Iııı… halı sahadan.
— Nasıl yani?
++ Ya şimdi düşününce aklıma geldi. İşte halı sahadan biliyorum. Top oynarken sıkıntı yok gibi geliyor sanki. Iııı… Kadıköyde uygun fiyatlı barlar var. Orda arkadaşlarla içerken. Hem hesabı düşünmüyorum hem de arkadaşlarım da laf bol.
— Başka?
++ Yani şimdi doktor… Yeri mi zamanı mı bilmiyorum da… Benim bir sevgilim var. Onunla bir keresinde güzel bir tatile gitmiştik ve bir an için müziği de kapattık. Doğanın içindeydik o yüzden tamamıyla sessizlik oldu. Sadece dağları falan izledik. O an gibi.
— Peki bu anları, kusursuz olmaktan alıkoyan ne senin için?
++ Çünkü dağları izlerken yüzümde birden bir sıcaklık hissettim.
— Bu dağlar kısmından önümüzdeki hafta devam edelim mi? Ben notlarımı aldım hatırlatacağım sana.
++ Ama burası önemliydi.
— Peki dinliyorum seni o zaman bitirebilirsin sözünü.
++ Suratımda bir sıcaklık hissettim. Burnum kanıyordu.
— Peki? Yani sen naptın?
++ Kız arkadaşım yardımcı oldu sildik peçeteyle işte. Ama baya bir süre kanadı. Hastaneye gidemedim. Almanya’daydım ve sigortam yoktu, çok tutardı yani.
— Anlıyorum. O zaman bir sonraki hafta aynı saat diyelim mi?
++ E tabi diyelim. Borcum ne kadardı?
— Borcun kadıköydeki bira kadar ucuz değil ama bir alman hastanesi tedavisi kadar da pahalı değil.
++ Peki, o kadar nakit yok şu an bende. Kartla ödesem olur mu?
— Olur tabi.
++ Teşekkürler o zaman görüşmek üzere.
— Sağolun hoşçakalın.

