Öncelikle selamın aleyküm ve hayırlı ramazanlar.
Yakın arkadaşlarım bilir, kafama estiğinde teori geliştirmekten kaçınmam. İfade edilmesinden hoşnut kalırım. Bunları sonsuza kadar savunmam. Nerden bulaştığımı bilmediğim bu alışkanlığım da çok küçük yaşlarıma kadar gidiyor. Açıklanmamış, çözülmemiş, sonu gözükmemiş çatışmalardan nefret ediyorum. Biraz android değilseniz bence sizin de düzenli olarak algılarınıza düşen ve açıklamasız kalmış durumlardan, sizler de rahatsızlık duyuyorsunuz. Bu bahsettiğim hissiyatın oluşması için teorik bir felsefi probleme ihtiyacımız bile yok. Sosyal mekanizmaların işlediği ve özellikle ahlaki kaygının oluştuğu her yerde önümde görüyorum bunları. Ahlaki falan dediysek de yine çok basit günlük olaylardan bahsediyorum.
Bu tanımsız kalan durumların akılla çözülecek bir tarafı yok. Kültür aracılığıyla istediğimiz mekanizmaları geliştirelim. Hukuk sistemleri, gelenekler, dinler, alman idealizmleri (lol bunu çoğul yapınca olmadı) insani varoluşun kaçınılmaz gereksinimlerinden bir çoğunu tatmin edemez. Hayatı pratik çözülecek bir problem olarak algılamak, kültürün (beni) en rahatsız edici özelliğidir. İnsanın, varoluşunun temeline kültürü alan bir varlık olduğunu söylemekte sakınca görmüyorum. Ama netleştirmek istediğim, bu ön plana çıkan varoluş özelliğini gerçekliğin ta kendisiyle iç içe sokma alışkanlığımızdır. Çıkar çatışmaları, varoluşunu sürdürme dürtüleri, çiftleşme ve çoğalma içgüdüsü, öfke, korku gibi kültürde kendine bir kategori bulan tüm deneyimler, tanımsızlığa olan tahammülsüzlüğü yüzümüze gözümüze bulaştırdığımız başarısızlıklarımızdır. Başarısızlık, öfke ya da korku duymak değildir. Bunların tanımsızlığının verdiği tahammülsüzlüğe teslim olarak, kültürü bu hislerin hizmetine sokmaktadır. Bu gibi tanımlar yapınca sanki çok fazla muhafazakar insanları eleştiriyormuş gibi duyuluyorum. Ama niyetim kesinlikle sadece onlara değil, her gün etrafımda şahitlik ettiğim kendimin de dahil olduğu anlamsız kültürel öğelerdir. Örnek olarak da bir dindarın kültürü alet olarak kullanışını değil de kendimi değerlendireceğim. Çünkü ben de bir insan olarak kültürü, hedefini şaşırmış bu oku, sayısız defa kullandım:
Henüz lise yıllarımda “bilge”liğimin zirvesini yaşadığımın farkında değildim. Kültürle tanışıklığım o kadar bulanık, o kadar temelsizdi ki, kültür bilgeliğimin karşısında hala çok güçsüzdü. Bu aidiyetsizliği, tabiki de anne ve babamın bana dayatmaya çalıştıkları arasındaki tutarsızlığa borçluyum. Benim için “bilmek” ile “hissetmek” arasında bir fark olmayan bugünlerde gerçekliği belki evde ifade edemesem de, sokağa adım attığım andan itibaren ifade ediyordum. Nefret saçıyordum, küfür ediyordum, saatlerce terin suyun içinde kalana kadar çeşitli spor müsabakalarında rekabet ediyordum, aşık olup ağlıyordum, birden fazla kızla aynı anda flört ediyordum, onları üzerken ve onların ağlamalarına şahit olurken bile bir gram merhamet hissetmeden onlara öğrettiğim şeyin kıymetini anlıyordum ve hepsinden önemlisi “bi cam açın nolmuş burda amk” dedirtecek şekilde metal dinliyordum (yok canım ne özlemesi ehe). Fakat ilerleyen yıllarda gerek üzerimde artan pratik çözüm üretme sorumluluğundaki artış, gerek modern bi toplumun beklenen davranış patikası üzerimde farklı bir “zeitgeist” baskısı kurdu. Ruhum ve bedenimin bir bütün olarak hareket etmesi artık işime yaramıyor, beni eskisi gibi ait hissettirmiyordu. Sembolik bir an olarak hatırladığım, üniversiteye başlamadan önce bakımsız uzatılmış saçlarımı güzel bir şekilde traş ettirme ihtiyacı hissetmiştim. Ettirdim de. Fazladan kız da düşmedi. Pff neyse. Bu dönüşüm ve tabiki de zeka geriliği sahibi olmamam dolayısıyla, kısa sürede üzerimde artan baskıya kültürün en güçlü silahı olan akıl ile karşılık verme kararı almakta gecikmedim. İlk yansımaları tabiki de ders notlarımda yükselişle başladı. Sonra biraz insanlık tarihi. Biraz popüler doğa bilimleri (işte evren kara delik zart zurt31). Aklı dinlemek bana inanılmaz haz veriyordu. Sanki bir yandan kendimi bu pratik dünyaya hazırlama cesareti bulmuşum, hem de cahillerin suratına tıpkı lisede voleybol maçında genç kızların suratına vurduğum smaçları vuruyormuşum gibi hissediyordum.
Kendimi değerlendirirken yaşadığım bu farkındalığı daha iyi anlamanız için bir genelleştirme yapacağım. Kültürün en etkili gördüğüm iki tane öğesini alacağım.
Sanat
Din
Türkiyede 2000’li yıllarda büyüyen bir çocuk olarak “din”i kültürel silahım yapmakta çok zorlandım. Gerek siyasi gelişmeler gerekse toplumun yozlaşmış din temsilleri bir çoğu gibi beni de soğuttu. Bu sebepten dolayı, kendine yer bulamamış ve cam kırıkları gibi her yere dağılmış deneyimlerimi sanatın, ergenliğe en yakışan formu olan metal müzikte toplamaya karar verdim. Tarifsiz kalmış hisler, yaşanmışlıklar siktimin bi amerikalısının götünden terler aka aka böğürmesinde yer buluyordu.
Peki babaannemi tanıyor musunuz? Hahaha… öyle yarak gibi kalırsınız işte. Babaanemi beklemiyodunuz di mi…. Babaannem bana, sivasın köyüne ilk gelin gittiğinde yaşadıklarından çok kısaca bahsetmişti bir keresinde. Ailenin büyükleri bu yan köyden gelen geline, bir köleden beter muamele etmiş. Saatlerce it gibi hem ev işlerinde hem tarla hayvan zart zurt işlerinde çalıştırmışlar. Şimdi o siktimin iphone’undan iki saniye kafanı kaldırıp sağına soluna bir bak. Böyle bir aşağılanmanın ortasına adapte olmak zorunda olduğunu düşün. Bu şartları nasıl sindirilebilir kılıcaksın? İntihar etmemek için ne yaparsın? —- İşte bunun cevabı sende yok yayvan götlü orospu çocuğu. İşte bu yüzden sen beş vakit namaz kılmıyorsun. İşte tam olarak bu yüzden sen şu an ne olursa olsun AKP’ye onların hissettiği gibi bir aidiyet hissedemiyorsun. ÇÜNKÜ, YER GÖK ZANGIR ZANGIR TİTREDİĞİNDE, KÜLTÜR İMDADINA YETİŞECEKTİR.
Ben yaşadığım metafizik krizleri, matt heafy’nin kılsız götünde çözerken, babaannem ayasofyada kapının tahtalarını yerken çözecektir. E siz de biraz delikanlıysanız gelip bana soracaksınız: ANIL ONLA O AYNI ŞEY Mİ PEKİ AMK??
DEĞİL AMK. ONDAN BURDA BİŞİ ANLATIYOZ ZATEN… İnsanın kültürel birikimi bir değer olmalıdır. Bu hedefinden şaşmış ok, artık saplandığı astrolojilerden, yogalardan, veganizmlerden, İNCE BAŞGANNN<333 triplerinden doğrulmalıdır. (Siz gençler bilmezsiniz. 2018 seçimlerinde amına kodumun salağı bir sürü insanın muharrem ince başkan ölürüz diye twitterda ortalığı salladığı günleri hatırlıyorum. diyodum ki “napıyosunuz amk salakları… ananız mı babanız mı ince başgan. o da sadece andavalın teki. biraz adam olun adam amk salakları. oyunuzu verin geçin. okulunuza bakın çalışın. sizin kurtarıcı mitinizi sikmiyim şimdi…” Gel gör işte 2023’te ince başganlı halimizi.
Bir conclusion paragrafı görmeyi uman benim gibi gerizekalılara gelsin bu da:
En son zamanın izini kaybettiğim anı hatırlamıyorum
En son gücümü toplayabildiğim günü hatırlamıyorum
Tek aklımda kalansa budur:
Yüzmeyi öğrendiğim günlerde babam havuzun ortasında bekledi
Atla ve bana doğru çırpın dedi
Ben yüzdüm
O geri çekildi
Ben yüzdüm
O geri çekildi
Nefesim tükenince kafamı kaldırdım
Babam beni tuttu ve ilk nefesimi aldım
BABAAYYY.